Evde olduğu zaman uyuyamadığım iki üç yemek vardır. Dürter beni, gizli gizli yerim. Yani gün içinde o kadar çok yerim ki, artık ayıplanmıyım diye saklana saklana yerim. Bunlar zaman içinde değişti. 10’lu yaşlarımda, aşure, pastacı kreması ve sıkı durun, salatalık turşusuydu. Sonra salatalık turşusunun sivilce yaptığını anlayınca o düştü, ağız tadı değişti, dondurma dört mevsime yayıldı vs, aşure, dondurma ve pastacı kreması oldu.
Sonra damak tadı iyice oturdu, dondurma artık sadece artizan olanlarsa, şöyle güzel bir Girandola karpuz, mandalina, yanık süt ise uyutmuyor. Aşure annemin yaptığı ise baştan çıkarıyor. Pastacı kreması? Ahhhh çok şükür onu ancak Quattro’daki pastacı kreması ise aklım kalıyor. Eh o da eve kiloyla alınamadığı için, evde akıl sağlığımı korumak daha kolaylaştı.
Ama, ama, aşure mevsimi geldi mi, işte işler sarpa sarıyor. Konu komşunun gönderdiği, annemin “Sen çok seversin” diye kase kase gönderdiği beni benden almaya yetiyor. Geçenlerde nerede okumuştum, “Ben kendime teslim oluyorum”.
Aşure dediğiniz zaman, konu komşudan, arkadaşlardan o kadar farklı lezzetler geliyor ki, nasıl olup da aynı malzemeden bu kadar farklı lezzetler çıkıyor şaşırıyor insan. İşte o noktada, neymiş? Püf noktaları, aile sırları işin içine giriyormuş. Ah tabii, herkesin aşure zevki de başka. Kimi sulu sever, kimi bıçakla kesilecek kadar katı. Kimi çok tatlı sever, kimi daha az tatlı. Yani aşurenin belli bir standardı yok.
Ne demiştik, paylaştıkça artar herşey. İşte benim tarifim.
Bu tarif, annemin tarifinden uyarlandı. Annemin duysa kaşlarını kaldıracağı, hiç tasvip etmeyeceği şeyler var içinde. Ama zaman hız zamanı, daha pratik olma zamanı. Ben tarifi verirken yine de annemin detaylarını da vereceğim. Ama tavsiyem, hele ilk defa yapacaksanız, tarifi iki defa okuyun, iyice anlayın, öyle başlayın. Uzun bir iş, zahmetli bir iş, ama enfes bir iş.
Ah tabii, bu kadar şeyi kim yiyecek diye endişelenmeyin. Kaselerimi nasıl geri toplarım diye endişeniz varsa, marketten plastik veya alüminyum kaseler alın, hepsini doldurun, neşeyle süsleyin, sonra kendi elinizle, komşularınıza, apartman görevlilerine, arkadaşlarınıza dağıtın.
Bereketiniz bol olsun!
- 1 bardak aşurelik buğday
- 1 bardak nohut (ben Tat’ın küçük haşlanmış konservesini alıyorum)
- 1 bardak kuru fasulye (Tat’ın küçük konservesi yine)
- 1/2 bardak pirinç
- 2 portakal kabuğu incecik kesilmiş
- 1 elma
- 1 armut
- 5-6 kuru kayısı
- 1/2 bardak sultani çekirdeksiz üzüm
- 1 kg toz şeker
- 2-3 tatlı kaşığı un
- 1/2 bardak süt
- 1 çimdik tuz
Aşure yapmak iki gün sürer genelde. Malzemeleri hazırlamak zaten zaman alan kısımdır. O yüzden planlı ilerlemek gerekir:
1. Önce buğdayımızı yıkayıp üzerine çıkacak kadar suyla bir taşım kaynatacağız. Sonra altını kapatıp, ertesi güne kadar unutuyoruz. O kendi kendine daha da kabaracak.
2. Kuru fasulye ve nohutu kurudan yapacaksanız, geceden ıslatıp onları da kenara koymak lazım.
Ertesi sabah
1. Portakal kabuklarını soyun, kibrit çöpünun yarısı gibi (tatlı kaşığı ile yeneceğine göre, kaşığa rahatça sığması lazım) kesin. Suya koyun. Rengi ve acısı çıkacak.
2. Elma, armut, kayısı ve üzümü de her birini küp küp kesin ve ayrı ayrı suya koyun. Hepsinin rengi çıkacak.
3. Nohutu ve kuru fasulyeyi hazırlayalım:
- Kuru kullanıyorsanız, ıslattığınız suyu dökün, yeniden yıkayın ve bolca suyla yumuşayıncaya kadar haşlayın.
- Konserve kullanacaksanız, suyunu süzün, bol bol yıkayın.
- Daha sonra nohutların kabuklarını ayıklayın. Fasulyenin kabuklarını kontrol edin. Eğer kalın kabuklu ise, onu da ayıklamak gerekebiliyor.
4. Buğdayı en kocaman en derin, en büyük tencerenize alın. Üzerine sıcak su ekleyin ve altını orta açın. Kaynamaya başlayınca, yıkayıp süzdüğünüz pirinci de içine ekleyin.
Genelde evlerde aşure tenceresi veya helva diye ayrı tencereler vardır. İşte onları kullanacağız. En büyük tencereyi seçin ki, benim ilk yaptığım zamanki gibi, “Aman Allahım, daha malzemenin yarısını eklemedim, nereye taşacağım” diyerek, ikinci tencereye bölmek zorunda kalmayın 🙂
4. Kaynayan buğdayınızın altını kısın, ara ara karıştırarak pişirin. Azaldıkça sıcak suyunu ekleyin.
5. Sırasıyla, nohut, fasulye ekleyin. Her birini eklediğiniz zaman bir taşım daha kaynamasını bekleyin. Hep ağır ateşte, karıştırarak, ve gerektikçe sıcak su ekleyerek pişirin.
6. Şimdi sıra meyvalara geldi: Sırasıyla, portakal kabuğu, elma, armut ve üzümleri ekliyoruz. Yine arada kaynamasını bekliyoruz.
7. Meyveler de bittiği zaman artık bütün malzememiz bitti demektir. Şimdi kıvam ve lezzet kısmı geldi. Önce toz şekeri ekliyoruz. Hepsini birden değil. Azar azar, erite erite. Bundan sonra bir yarım saat daha kaynayacak ki, bütün malzemeler şekeri iyice çeksin. Kıvam olarak çok koyulaştıysa yine sıcak su eklemeliyiz. Kıvamı bir çorba gibi olmalı. Soğudukça sertleşeceği için sıcakken pişme esnasında daha koyu olmamalı.
8. Yarım saatin sonunda, 2-3 çorba kaşığı unu 1/2 bardak suda eritiyoruz, ve ekliyoruz. 10 dakika daha kaynatıyoruz.
9. Sütü ve seviyorsanız gülsuyunu (1-2 çorba kaşığı kadar) ekliyoruz. 5 dakika daha kaynatıyoruz. Bı kıvamı tam buldurmak için. Dediğim gibi, koyu bir çorba kıvamında olması lazım.
Toplam pişme süresi 2,5 saati (150 dakika!) buluyor. Ona göre plan yapmakta fayda var.
Bu arada, içine kuru incir koyacaksanız, önceden ıslatmakta ve hatta azıcık haşlamakta yarar var. Kabuğundan dolayı daha zor pişiyor ve maalesef aşurenin rengini koyulaştırıyor. Halbuki amaç beyaza yakın bir renk elde etmek. Ö yüzden inciri içine koymak yerine süslemek için üzerine koymak daha avantajlı olabilir.
İncir gibi, aynı zamanda, kimi zaman kestane de koyulur. Ama bu da, incir gibi aşurenin rengini ciddi koyultan malzemelerden biridir. Duyduğuma göre, kestaneyi tencereye değil de, kaselerin dibine koymak kararmayı engelleyebiliyormuş. Ama denemedim, bilemedim.
İşin süslemesini kimileri çok yaratıcıdır, kimisi ise pek abartır. Neredeyse içindeki malzeme kadar çeşit olur üzerinde. Ben ise sade severim. Azıcık nar, azıcık ceviz, belki bir tutam file badem yeterlidir bence. Aşurenin kendi lezzetini bastırmamalı üzerindekiler ne dersiniz?
Bir bardak buğday kime yeter demeyin, 10 kişiye yetiyor neredeyse. Tabii evdeki irili ufaklı bütün kaselere paylaştırıldığı için kaç porsiyon çıktığını hiç bilemedim. Ama kesinlikle çok bereketli oluyor. İlk seferinde bu ölçülere sadık kalın, eliniz alışsın, miktar arttıkça gözünüz korkmasın. İsterseniz ertesi gün yine pişirirsiniz. Muharrem ayı bitmiyor nasıl olsa 🙂
Bereketli olsun, Afiyet olsun !
Eskidem hiç sevmediğim ve yemediğim bir tatlıydı evet artık çok severek yiyorum .birde Pelin yapmışsa..