Route de Vin…. Bir grup arkadaşım 2015’te bu turu yapıp da fotoğraflarını paylaştığından beri, yolculuk aklıma düştü. En doğru mevsim ne zamandır, nerelere uğramak lazım, nereden uçulacak vs hepsini planlayıp durdum, sonrasında nihayet zamanı geldi. Baden-Baden’e uçup oradan Strazburg’a geçtik. Araba kiralayıp Colmar’a kadar devam ettik. Muhteşem köylerden geçtik, harika yemekler yedik, çok güzel anılarla döndük.
Bütün gezilerde, bana kalan renkler, kokular ve tadlardır. Hep lokal, otantik lezzetleri denemeye gayret ederim. Gözüm hep menülerdedir, hep bunu evde de yapabilir miyim diye kıvranır dururum. Bu seyahatte, yanımdaki arkadaşım da en az benim kadar mutfağa meraklı olduğundan, işin bu kısmı daha de zengin oldu.
Gerçi hava çok sıcak olduğundan (sürpriz!!!) planladığımız gibi tadım yapamadık, ama yine de çok güzel gezdik, yedik içtik. Bu “yedik-içtik” kısmından bir tarifi, daha ilk seferinde denenecekler listesine aldım. “Tarte Flambee”.
Tarte flambee’yi ilk duyduğumda, tatlı olduğunu sandım. Üniversite için uzun zaman Strazburg’da yaşayan bir arkadaşım bahsetti tarte flambee’den. Sadece tuzlu olduğunu söylemekle yetindi. Nadir olarak elmalı ve tarçınlısı ile menülerde bulabileceğimi, ancak aslında sadece tek çeşidi olduğunu öğrendim. Evet, elma-tarçınlıyı bir (rakamla 1) lokanta menüsünde gördüm, ama o kadar doymuştum ki deneyemedim, ısmarlamaya cesaret edemedim. Yaban ellerde mide fesadından otel odalarında rezil olmak var sonuçta. Iyyyy düşüncesi bile fena geldi.
Uzun lafın kısası, Tarte Flambee’yi ilk Obernai’de yeme fırsatı bulduk. O kadar “yemelisin” e rağmen ilk durakta değil de 3. güne kalması da manidar. 😀 Sonuç olarak ortaçağ kenti gibi olan Strazburg’dan çıkıp, ilk durak Molsheim’dı. Biraz ölü, fazla sakin ve hatta ruhsuz geldi bize. Yanlış mevsim, yanlış zaman belki bilemedim. Bu bizde bir hayalkırıklığı yarattı sormayın gitsin. Bütün kasabalar böyleyse, bu yolculuk bitmez dedik. Oradan Obernai topu topu 20 dakikalık bir yoldu. Hem konaklayacağımız kasaba, hem de yapacak birşey yok diyerek girdik kasabaya. Aman tanrım. sokaktaki gezenleri ile beraber Heidi’nin kasabasına girdik. Sokakta 2 ayaklı yürüyen nadir insanlardandık. Genelde tekerlekli sandalye, baston ile yaşlılar. Kasabanın yaş ortalaması 100. Biz gelince eh işte oldu 80! Neyse kısa keseyim. İşte bu şirin, harika, çok çok çiçekli kasabada yedik ilk tarte flambee’yi. Ve o anda vurulduk. Bu İstanbul’da nasıl yapılır diye kafa yormaya başladık.
Bu “esinlenmelerin” en büyük sıkıntısı, malzeme olur genelde. Aynı jambonu, aynı “beyaz peynir”i bulamazsınız. Bazen un bile farklıdır, makarnayı tutturamazsınız. Bu yüzden nasıl yapacağımı kestirmeye çalışırken, malzemenin sadece adına değil, ama kıvamına ve tadına bakıp o şekilde ilerlemeyi tercih ederim. Misal, “fromage blanc” dedikleri sözde beyaz peynir, bizim süzme yoğurt gibidir. Kaşıkla yenir, meyve ile karıştırıp tatlı olarak servis edilir vs.
Konuyu yine dağıttım, geri topluyorum:
En çok takıldığımız konu, bu fromage blanc idi. Labne mi, süzme peynir mi, yoksa süzme yoğurt mu? Yoksa labneyi biraz krema ile mi karıştırmalı diye çok tartıştık. Sonunda ilk denemede bir labneli, bir süzme yoğurt ile denedik. Herkesin ortak kararı oy birliği ile süzme yoğurt oldu.
Şimdi gelelim tarife; (Eğer hala sıkılıp da okumayı bırakmadıysanız) 😀
Tarte flambee aslında bir pizza. İncecik çıtır taban üzerinde fromage blanc yani beyaz peynir, üzerinde beyaz soğan ve çıtır çıtır kızarmış bacon. Önce herkes birer tane sipariş etti, ancak o kadar hafif ve çıtır ki ortaya bir tane daha gelmesi çok uzun sürmedi. Öncelikle normal pizzadan farklı. Çünkü dikdörtgen, çünkü beyaz… Domates yok! Hamur incecik. Aslında bildiğiniz mayalı pizza hamuru. Ancak krep kadar incecik açılmış. Dolayısıyla çıtır çıtır. Hani neredeyse üzerindeki malzemeyi ancak taşıyacak kadar sertleşen bir hamuru var.
Sonra üzerine sürülmüş bol beyaz peynir var.
Obernai’de akşam köy meydanında müzik festivali vardı. Seyyar Tarte flambee reyonlarında nasıl yapıldığını tekrar tekrar seyretme şansımız oldu.
İncecik hamurun üzerine kepçe ile bolca beyaz peynir sürülüyor. Peyniri hamura kepçe ile döküp üzerini de kepçenin tersi ile yayıyorlar. Demekki, bizim labne veya beyaz dediğimiz peynirler olmaz. Onlar o kadar yumuşak değiller. Ya o peynirleri krema ile yumuşatmak lazım, ya da başka malzeme bulmak lazım. Derken, süzme yoğurda geldik.
Peynirin üzerinde tuzla ovulup yumuşatılmış beyaz soğan ve incecik kesilmiş yağlı bacon var. Bacon sadece serpilmiş. Öyle sıvama falan değil. Azıcık…
Evet, gelelim denememize…
Pizza hamuru ile denemeyi yapacağım tabii. Ancak en hızlı deneme için, lavaş kullandık. Oldu mu, oldu! Hem de gayet güzel oldu. Tek dikkat etmeniz gereken, lavaşı tel ızgarada değil, ama kızgın tepsi üzerinde pişirmek. Böylece altının da çıtır olmasını sağlayacağız.Yani ne yapacağız;
- Fırını içinde tepsi ile 220 dereceye ısıtın,
- Lavaşı açın,
- Üzerine bolca süzme yoğurt sürün
- Üzerine piyaz doğradığınız ve tuzla ovarak öldürdüğünüz 1/4 soğan
- Üzerine 2 dilim incecik kesilmiş bacon (jambon da olabilir, ancak yağlı olması çıtır olmasını sağlar)
serpiştirin. Lavaşı malzemeleri dökmeden kızgın tepsiye bırakın. 10 dakika… Sonra çıtır çıtır… Yanında ister buz gibi bol köpüklü bir birayla, ister serin bir kırmızı şarapla, ister soğuk bir beyaz şarapla. Offff aklıma gelince yutkundum.
Malzeme varsa, yapması 5 dakika, pişirmesi 10 dakika. En acil ama en lezzetli öğün!
Evet, aslında pizza taşında, belki odun ateşinde pişmesi lazım. Ancak o kadar lüksümüz yokken, fırın tepsisini fırında kızdırıp üzerinde pişirmek iyi bir çözüm oluyor.
Afiyet şeker olsun!