Bir ay kadar önce alıp dolaba attığım Ricotta bozuldu endişesiyle döndüm tatilden. Haftalar önce net’te gördüğüm “Baked Ricotta” tarifini denemek için hala fırsatım var mı acaba diye korkuyordum. Neyse ki varmış. İçindeki koruyucu maddeler mi yoksa pastörüze olması, yoksa iyice kuru olması mı artık bilmiyorum, ama sonuç olarak taptaze duruyordu buzdolabında. Şimdi diyeceksiniz ki, “O kadar para veriverdiysen, olacağı budur. Evde yapıve’ Ricotta’nı”. (malum Ege tatili dönüşü, şive biraz kayıve’di idare ediverin gare) Canım, biliyorum, ama deniyorum.
Hem buzlu hem sütlü
Image
Rahmetli babannemin Türk kahvesi ritüeli vardı. 11:00 oldu mu, kendi özel az kavrulmuş Türk kahvesinden yapar, bahçeye veya saksıda bile olsa bir çiçeğe karşı keyifle içerdi. “Ohohossss!” Tabii evdeki bıcırıklar rahat vermez, oyun isterdi. O da kolayını bulmuş, bizleri bu keyfine ortak etmek için belki de, bize de sütlü kahve yapardı.
Granola bar, beslenme saati… (32 adet, 106 kalori)
Image
“Okul zili çalıyor” gibi klişe bir başlık atmak istemedim. Hem zaten, içeriğe baktığınız zaman, ciddi bir “beslenme” söz konusu. Hem sağlıklı, hem kalorili, hem bol lifli.
E güzel bir kahvaltı için daha ne olsun?
Nigella’nın tavuğu
Image
Nigella Lawson’un programlarını seyrediyorsanız, nasıl bir tutkuyla yemek yaptığını bilirsiniz. Malzemeleri bol bol, dolu dolu kullanır. Acımadan kremalar, kaşık kaşık şeker, kutu kutu çikolata koyar yemeklerine. Sonra da afiyetle yer, yedirir. Ama en komiği, gece yarısı yataktan kalkıp buzdolabının ışığında gizlice kalanları götürmesidir. Bulaşıcı bir iştahı vardır.
Bu yemeği de bir akşam vakti, seyreden bir arkadaşım anlattı. Öyle bir anlattı ki, ispanyol sucuğu chorizo kullanarak yapıyordu, o sucuğun acılı baharlı kokusu odaya dolmuştu sanki. Ağzımız sulandı, özendik, bir akşam yemeğine arkadaşımla beraber denedik.
Limonlu yabanmersinli madeleine 30 adet 62 kalori
Image
Bu minik kek’çikleri çok severim. Türkiye’de pek bilinmeseler de, kıtır kabuğu, ama yumuşacık göbeği, ve ılık ılık servis edilmesi ile benim kalbimi kazandılar. Fransız mutfağının, nazik, dengeli, sofistike çaylıklarından birisidir hazretler. Bizde mekiklerin yerini alamasa da, en yakın akrabasıdır diyebiliriz.
Orijinali sadece limonlu olsa da, ben bu sefer yaban mersinli yaptım. Umarım seveceksiniz.
İstanbul’un simidini özleyenlere
Image
Yurtdışında okuyanlar, çalışanlar, mecburen Türkiye dışında yaşayanlar. Aile ve arkadaşlarından sonra en çok yemekleri özlemezler mi? Hele yurtdışındaysanız, liste uzar gider. Ama artık, hiç olmazsa bunlardan biri için özlem bitebilir. İzmir’in gevreği değil, ama İstanbul’un simidi Dr.Oetker sayesinde artık soframızda.
Yılların markası Dr.Oetker, Sokak simidi ve Kumru yapmış. OLEY! Daha önce evde yaş maya ile denemiş, (hem de defalarca) ama hep hüsrana uğramıştım. Şimdi artık, aç paketi, yap simidi. At derin dondurucuya, sabah çıkar, pişir.
Normalde, bu tarz hazır karışımlara pek sıcak bakmam. İçinde hangi ilave kimyasallar var, ne derece sağlıklı gibi takılırım. Ama simidi görünce dayanamadım. İçindekileri okuyunca da, koruyucu veya renklendirici olmadığını görünce tamam dedim, budur!
Bruscetta, ya da domatesli kanepeler
Image
Bruscetta sevmeyen yoktur değil mi? Domates, sarmısak, fesleğen bunlar bir araya geldiğinde hayır diyebilecek kimse tanımıyorum. Biraz oynadım, evrdim, çevirdim, ekledim, çıkar(ma)dım. İşte benim sunumum.
Bruscetta, sonuçta, kızarmış ekmekle yapılan bir kanepe. Yemesi biraz dağınık, öyle fransız kanepeleri gibi derli toplu, milimetrik planlanmış değil. Daha basit, daha rahat, daha samimi. Yani benim için en azından bruscetta demek, arkadaş demek, kalabalık demek, samimi demek, kasmadan demek, lezzet demek.
Bu bruscetta’larda da benzeri oldu. Domatesi istediğiniz kadar minik kesin, üzerindeki malzemeyi istediğiniz kadar derli toplu yerleştirin, yerken dökülmezse olmamış demektir.
Küp küp peynirler, çok üşümüşler, sarınmışlar…
Image
Misafir gelecek! İçki yanına birşeyler lazım. Çabuk hazırlanacak, çok da pahallı değil. Peynir tabağını dolduracak kadar çok peynir yok. E o zaman eldeki “az” peyniri değerlendirmek lazım.
Buyurun başlayalım.
Sert, tuzlu peynir ile muhteşem oluyor. Artık rakılık beyaz peynir ile mi yaparsınız (Doğruluk bu konuda başarılı), yoksa Mihaliç Tulum ile mi (Altınkılıç favorim), tuzu azaltılmış bir hellim mi, taze kaşar veya kaşkaval mı, ya da ithal bir sert peynir (Gouda?) orası size kalmış. Neden hepsi beraber olmasın?
Peynirlerimizi küp küp kesiyoruz. Lokmalık olacak, hepsi sarılacak, o yüzden boyları önemli bir konu. 1-1,5 cm lik küpler olur. Daha küçüğü eziyetli, daha büyüğü yerken ve sararken konforsuz.
Salatalıklarımızı seçerken, uzun, düzgün olanlardan seçmek daha doğru oluyor. Salatalık yerine kabak ile de denedim, o da başarılı oluyor. Bunları güzelce yıkayıp, kabak soyacağı ile SOYMADAN incecik dilimliyoruz. Çok çekirdekli kısımlarını kullanmamak lazım.
Sonrası kolay. Resim zaten kendini gösteriyor. Üzerini doğranmış dereotuna bulayabilirsiniz, veya peyniri öncesinde kırmızı toz bibere bulayabilirsiniz. Size kalmış.
Hazırladıktan sonra, buzdolabında saklayabilirsiniz, salatalıkların kurumaması için, streç film ile kaplamakta yarar var tabii. Misafir için çok güzel bir sunumu var.
Afiyet olsun!
Limonlu Krema
Image
Dolu dolu, güzel bir yemekten sonra, ağır bir tatlı olmuyor bazen. Daha hafif, daha küçük bir porsiyon gerekiyor. Şerbetli, çikolatalı, hamur işi bir tatlı yerine bu güzel bir alternatif olabilir. Ne tatlı, ne ekşi, hem tatlı hem ekşi. Limonlu krema.
Yapımı son derece basit, bir o kadar da lezzetli, hızlı ve pratik bir tatlı. Evdeki minik bardaklar içinde güzel ve şık bir sunum. Daha ne olsun.
Adetimdir, bir tarifi ilk denediğimde tarife sadık kalır, hiç bir değişiklik yapmam. Çıkan sonuca göre, daha sonraki denemelerimde (bu demektir ki repertuara girmeye hak kazandıysa) mutlaka bir iki küçük değişiklik yaparım. Bu tarifte de aynısı oldu: Parantez içinde italik yazdıklarım, benim eklediklerim, diğerleri tarifin orijinali. Hangisini isterseniz, onu deneyebilirsiniz.
Bu focaccia’nın kokusunu da “yükleyebilsem” keşke!
Image
Yazın, mangal yanında, misafir çağırınca, başka bir sebeple (bize sebep mi lazım?) focaccia en sevdiğim “yanlık”lardandır. Yanında bulabilirseniz pembe domates veya etlisinden Çanakkale domatesi ile, belki beyaz peynir veya burrata ile, yumuşak mozarella ile enfes oluyor. Peynir yoksa da, ekmek niyetine, çoban salatanın suyuna şamandıralayarak. Artık size kalmış.
Net üzerinde bir dolu tarif okuduktan sonra, kendi ölçülerimi yarattım. İşte aşağıda malzemeler, 2 saate yakın zaman aldığı için erken başlamakta, zamanınızı iyi ayarlamakta yarar var.
Karamelize soğanlı bonfileye yeni yorum
Image
Karamelize soğanlı bonfileyi ailecek çok severiz. Basit, veya daha ağır (şık anlamında) iki ayrı sunumu vardır. Basit tarifinde, soğan, bonfile, karabiber ve maydanoz vardır, daha şık olanında, buna ilave olarak konyak ve krema.
Geçen akşam, oğluş isteyince yine (basit olanından) yaptık. Bu defa kendi tecrübelerine göre bir iki ilave istedi, kırmadım, açıkçası sonuç güzel oldu. Gurur duydum, hoşuma gitti, paylaşmak istedim.
Tarif son derece basit. Evet kokulu -maalesef, işin içinde soğan olunca- ama çok çok lezzetli. İşte püf noktalarıyla tarifi.
Peynirli kabuklar mis gibi kızarmışlar
Image
Bu fırında makarnayı italyanca bir dergide görmüştüm. Milano’da kaldığımız bir otelin lobisinde karıştırıyordum dergiyi. Fotoyu görünce fırlayıp resepsiyonda fotokopisini çektirmiştim. Evde hala artık iyice silikleşen fotokopi duruyor. Tarifi sonunda tercüme ettirmedim, ama olsa olsa’larla öyle bir yemek çıktı ki ortaya, paylaşmamak olmazdı.
İtalyanca bilmem, tarifteki malzemeleri İstanbul’da bulup bulamayacağım belli değil, (o zamanlar ithal makarnalar bile yoktu gerisini siz düşünün) ama serde maceracılık var ya, elbet bir gün denerim, olmadı eldeki malzeme ile yaparım demiştim.
Zaten ilk denemeyi de bildiğimiz yüksük makarna ile yapmıştım. Sonuç çok başarılı değildi, malum bizim klasik makarnalar daha inceydi, istediğim kadar dolduramamıştım, yer yer çatlamıştı. Ama artık sevgili ülkemde her türlü ithal mazleme var, her tarifi denemek mümkün. Bu gözle bakınca, globalleşmeyi seviyorum, o kadar da kötü gelmiyor.
Neyse biz işimize dönelim…
Kavanozda balık
Image
Bu yemeği ilk defa, çok sevdiğim La Maison’da yemiştim. La Maison’u duydunuz mu bilmiyorum. Beşiktaş Çırağan’da bileğinin hakkı, elinin lezzetiyle klasikleşmiş bir fransız lokantası. İstanbul’da bu kadar uzun yıldır kalite ve çizgisinden ödün vermeden devam eden ender lokantalardan biri. Manzarası ve ortamı itibarı ile çok romantik, menüsü ile tam bir fransız. Hiç bir yerde bulamayacağınız sarmısaklı salyangoz, kurbağa bacağı gibi son derece “a la France” lezzetler burada var. Hem de uzun yıllardır. (Alafranga kelimesinin kökeni de böylece ortaya çıktı. Galata ve Beyoğlu’nda yaşayan levantenlerin dilince Ala Franca)
Bu yemek, o kadar basit ve o kadar havalı görünüyordu ki, evde denemezsem olmaz dedim. Kavanozlardan evde zaten vardı, dörtledim, malzemeyi de toparladığım ilk fırsatta hemen denedim.
Tencere böreği, veya “Yalancı Sufle” 498 kalori / 6 porsiyon
Image
Annem bu “böreği” yaptığı zaman, (70’lerde) alüminyum tencere içinde, fırında yapardı. Sonra sofrada tencereye yapışan kısımları kazımak, en çıtır dibini yemek için yarışırdık. Tabii, annecim de alüminyum tencereyi temizlemekle boğuşurdu. Sonra zaman geçti, mutfağımıza pyrexler girdi, sunuşu değişti, adı değişti ama tadı değişmedi.
Benim bizzat yemeğe ilk davet ettiğim arkadaşlarıma ilk pişirdiğim yemek bu olmuştu. Daha üniversite öğrencisiyken yapmıştım. Acemilik işte, sofraya getirir getirmez kestiğim için tabaklarımızda sulu sulu yemek zorunda kalmıştık. Tadı nefisti, ama görüntüsü biraz dağınık olmuştu. Siz siz olun, sofraya getirdiğiniz zaman, övgüleri kabul ederken önce üzerine kocaman bir artı çizin. Bırakın bütün buharı uçup gitsin. Ancak ondan sonra tabaklara servis yapın.
Tabii, bu tarifi küçük kaplara yapıp, herkesin böreğini ayrı vermeyi de düşünebilirsiniz. O zaman 6 fırın kabına ihtiyacınız olacak demektir. Ya da bir tane 24cm’lik pyrex’e. Borcam da olur canım, bu ağız alışkanlığı.
Semizotu salatası. Bu sıcakta ancak bu salata yenir !
Image
Bu sıcakta, mutfağa girmek değilse bile, ocağı veya fırını yakmak delilikmiş gibi geliyor. İstanbul cayır cayır yanarken, nem değil, buhar solurken, bir de sıcak birşeyler hazırlamak, olmuyor olamıyor.
O durumda soğuk, hızlı ama doyurucu ve besleyici alternatiflere yönelmek en güzeli değil mi? Keşan’lı bir arkadaşımın “Çingenelerin topladığı için yemediği ve çingene otu” dediği semizotu, en besleyici salata malzemelerinden biri. Yararlarını merak ediyorsanız, (internette dolaşan onca yazı ile hepimiz Semizot’çu olduk) google’layabilirsiniz. Ben yemeye geçiyorum 😀
Öncelikle, semizotunu hala kilo ile satıp, altını 3-4 kat gazete kağıdına saran, topraklı köklerini bir güzel sulayarak eve semizotu yerine çamur “satan” sevgili akıllı manavları anarak başlamak istiyorum. Pazarda hep alışveriş yaptığım amca bu kökleri güzelce keser, öyle paketler bana. Ellerinden öpüyorum. 🙂
Mevsimin son çilekleri ile ne yapılır?
Image
Bu sabah, yürüyüş dönüşü Arnavutköy pazarına uğradık. Pazara gitmeyeli yıllar olmuştu ve açıkçası kendimi tutamayıp küfe küfe sebze alırsam diye kendimden ciddi korkuyordum. Neyse korktuğum olmadı. Az bir “hasarla” atlattım günü.
Şaka bir yana, mevsimin son çileklerini görünce, dayanamadım, bir kilo kaptım geldim. Çilekler öyle “son dakika” çilekleriydi ki, elinize aldığınızda, kendilerini bırakmaya hazırdılar. Parmaklarınızın arasında eriyiveriyorlardı. Ama olsun, hemen kullanacak olduktan sonra, son dakikaları olması sorun yaratmaz. Zaten bana lazım olan, renkleri, kokuları.
Eve gelince yıkandılar, süzüldüler. Mutfağımı kokuttular, birkaç tanesi yine daha reçeteye giremeden hüpletildiler. Orası ezik, ay bu pek minikmiş derken 3-5 yedim, yuttum. Geri
kalanı ne mi oldu?
Asss sonra….
Çilekli Çikolata mı dediniz?
Image
Çilek ve çikolata ! Hani portakallı çikolata veya vişneli çikolata tamam, ama çilek ve çikolata yeni!
“Çikolata’cı” olduğumu söyleyemem. Ne profesyoneller gibi yapmayı bilirim, ne de ölürüm biterim. Yani tabii, arada kahve yanına falan tamam ama, öyle “aşerme” durumum hiç olmadı. Bizim evdeki “ÇİKOLATACI” başka. İçinde çikolata yoksa tatlı yemeyen birisi. İnternette bu tarifi bulunca yapalım diye ısrar etti. Kıyamadım! 🙂
Son derece basit, bir o kadar gayri estetik, ama lezzetli. İçine koyduğunuz çikolata kadar lezzetli tabii. Basit, ucuz bir kuvertür ile yapacağınız ile, pahallı, kaliteli bir çikolata ile yapacağınız arasında dünyalar kadar fark var. Bunu kabul ederek başlayalım işe. Ne demiştik, alabileceğiniz en kaliteli (her zaman en pahallı demek değilse de, aralarında ciddi bir ilişki var. Kabul) malzeme ile başlıyoruz. Açıkçası ben Kahve Dünya’sının çikolatasını pek çok markaya tercih ediyorum. Bitter’i özellikle başarılı.
Biscotti – Bisküvinin italyancası 37 kalori 100 dilim
Image
Kıtır, hem de bazen damağı parçalayacak kadar kıtır bir kurabiye mi demeli? Yoksa kelime anlamı ile başlayıp devam mı etmeli. Biscotti. Ya da Selanik gevreği.
Bis-cotti: İki kere pişirilmiş. (italyancadan)
Bis-cuit: İki kere pişirilmiş (fransızcadan)
Kısacası, iki kere pişirilen, kıtır kurabiye. İki kere pişirme işi sıcak fırın önünde biraz ızdıraplı olsa da, hava almayan kaplarda uzun zaman dayanması büyük avantaj. Hele bir de benim gibi pislik yapıp çaya veya kahveye bandıra bandıra yemeyi seviyorsanız.
Malzemesi çok basit. Bazını bir kere yaptıktan sonra içeriğini zenginleştirmek veya sadeleştirmek sizin yaratıcılığınıza kalmış. Şöyle ki;
Yemek, içmek, pişirmek, denemek, paylaşmak adına!
Selam! 😀 Mutfaktan sesler, nefis kokular, biraz heyecan, biraz macera, bol gülücük, canlı renkler, yepyeni tadlar getirmek istiyorum size. Ağır bir misafiriniz olduğu zaman bir başvuru noktası olmayı isterim. Yeni birşeyler denemek istediğinizde kaynak olmak isterim. Klasiklere ulaşmak istediğinizde ipuçları bulmanızı isterim. Mutfak meraklılarına bir tutam ilham, bir kıvılcım ışık, bir tatlı heyecan olmak isterim. Mutfak macerası farklı “disiplinleri” olan bir eğlencedir.